3 Mayıs 2015 Pazar

Çok gezen bilir tezi


Not: Daha çok bir sohbet havasında sanki birileriyle konuşuyormuşcasına yazmaya çalıştım, hatalarımı görmezden geliniz. Umarım işinize yarar ve bu konuda sizlere yardımcı olabilmişimdir.

       Çok Gezen Bilir:    
   Öncelikle şu cümlelerle başlamak istiyorum:
Araştırmalara göre; insanlar okuduklarının sadece % 10' luk bir kısmını hafızalarında tutabiliyor iken, görüp, duyup, söyleyip ve dokunabildiklerinin ise %90' lık bir kısmını belleklerinde tutabiliyorlarmış. Buna en basit örnek ise; telefonumuzdaki birçok pdf dosyası, metin, yada not gibi öğelerin kapladıkları alanlara karşılık, bir kaç dakikalık görsel öğe yada videonun kapladığı alan ile kıyası olacaktır sanırım.

Evet birşeyleri öğrenmek birşeyleri bilmek ile aynıdır ve bizde yaşamımız boyu hep birşeyleri öğrenmekle yaşamış, tecrübe etmiş ve tecrübelerimizide o doğrultuda hep ilerletmişizdir.

Peki ne şekilde öğreniriz, okuyarak mı?
Eğer cevabımız bu ise, ilk insan, soyunun devamı için karşıt cinsine değil direk kitaba başvurmuş olacaktır. Ya da ebenin elinde bir kitap ''çocuk şu ana kadar içerden çıkmalıydı'' olmalıydı. Veyahut isyan eder, kitaplarda bisiklet nasıl sürülür yazılmıyor derdik.

    Peki bu sorunun cevabı istediğimiz gibi değilmi?
O zaman söyleyin bize, kainata vahiy mi indi ki, biz şimdi dünyada altı kıta olduğunu, Everestin en büyük dağ, Van Gölü' nün ülkemizdeki en büyük göl, dünyanın yuvarlak olduğunu veyahut başka diyarlarda başka insanların renk renk bulunduğunu onların dilinin bizden farklı, kültürlerinin bizimle uyuşmadığını ve daha nice nicelerini nereden bulduk, bizim görmediğimiz ve bilmediğimiz vahiy kitabında mı?
Bence kesinlikle hayır eminim sizin içinde öyledir.
Veyahut artık kaldımı bilmem.
Soğuk kış gecelerini ısıtan büyüklerimizin sohbetlerini dinlemek ve onların bizlere kendi elleriyle sundukları nice güzel anılara keyifle katılmak:

--''evet çocuklar ben o yıllarda oradaydım çok güzel yerler şıvarma kebabı mısırda yediğim en güzel yemekti her ne kadar büyük annenize öğretmeye çalışsamda açıkca söylemeliyim ki onlar kadar iyi yapamıyor, duymasın ama bu konuda biraz beceriksiz sanırsam''...
     evet bu muhabbeti sizde çocuklarınıza bırakacakmısınız yada;

--''hayır evladım hayır ben o yıllarda okurdum sürekli okur, büyük annenizin yaptığı yemeklerden başkasını yemedim bazı yemek isimleri var aklımda ama nasıl bir şey olduklarını bilmiyorum''
      mu diyeceksiniz peki seçim sizin olsun...
O zaman söze dahada farklı gireyim konuyu açayım hemde çook açayım.

Piri Reis

Mesala Piri Reis' ten bahsedeyim: Dünyaca ünlü Osmanlı' nın en büyük denizcilerinden. Günümüzde dünyanın uydudan çekilmiş görüntüleri, Piri Reis' in 1528 yılında çizdiği dünya haritalarına bakılarak düzeltiliyor. Peki sorayım o zaman Piri Reis böyle şahaserler ortaya koymak için kimin haritalarına bakmış neyi ve neleri okumuş? Cevap veren olacakmı? hiç sanmıyorum.
İçinizden şunlar mı geçiyor, bizde şahaserler ortaya koymak istiyoruz fakat nasıl?
     Sorunun cevabı bu mu; okuyarak.
Hayır hayır bence bu değil siz ne düşünüyorsunuz.
Ortaya bir eser koymak istiyorsanız sıfırdan başlayacaksınız sizi yöneten ve yönlendiren olmayacak akside olamaz zaten olsa bile kopya olur, başkasının eserinden istiflenmek denir buna, biz de buna taklit deriz aynısını zaten yapmışlar kendinizi boşuna yormuşsunuz size gerek yoktu deriz.
     O zaman söyliyeyim size bu işin sırrını; ama birilerinden bahsederek;

    Galileo herkes tanır fiziğin babası olarak bilinir, dünyanın yuvarlak olduğunu ve kendi etrafında döndüğünü bizlere sunan bir deha. Sonuç bu dedikleriniz İncil' de yazmıyor diye kilisenin baskısına uğrayan ve ömrünü zindanların karşı çıkılmaz karanlığına adayan bir mucit.
Peki galieo bu bilgileri nereden buldu. Rüyasındamı?
Yada icat ettiği teleskopla evreni gezerken mi buldu. Cevabı bu sefer sizde kalsın?

Birinden daha bahsedeyim Arşiment fiziğe katkısı bahsedilemez düzeyde. Suyun kaldırma kuvvetini bulan adam derler. Nereden ve nasıl buldu.

Edison, Grhamm bell, Macellan, Benjamın Franklın...

İsmini sayamayacağım kadar bir çok tarihin unutmadığı ve unutamayacağı insan varki. Lakin bunlar arasında bir benzerlik bir ortak nokta var. Sanırım bu ''fizik'' olmalı.
Bir çok bilim dalını türeten ve evrende bizim göremediğimiz bir şekilde yaşayan bu dal nedir ve ne ile uğraşır.
     Fiziğin özeti şu: doğayı gezen ve gezdiği yerler ile neden-sonuç ilişkisi kuran ve bunu uygulamaya döken bir bilim dalıdır.
    Dikkatinizi isterim, evren fiziğin içerisinde fizikte doğayı gezmenin ve açıklamanın peşinde.
Yani okuyan değil, bilgi; üretenin veyahut gezenin peşindedir.
Tıpkı tarihe adını altın harflerle yazdıran Kristof Kolomb gibi.
Söyleyin o zaman gezmek bilgiyi aramak değil ise şuan birçok bitkinin varlığından bir çok doğal kaynaktan ve Amerika denilen bir kıtadan söz etmek pek doğru olmazdı sanırım. Eğer Klomb gezmeseydi herkesin severek yediği patatesten habersizdik, bir de konuya bu yönüyle bakın bu en minik bir örnekti sadece.

     Daha önce dünyada ve evrende yapılan sayısızca keşif nerelerde yazılıyoduki hiç çabalamadan yattığımız yerde okuyup bilgi sahibi olaydık. Dahası bu düşüncelere sahip olmasaydık bilgiyi farklı yerlerde aramak için koşturmaz buralarda olmazdık.
    Uzay denince akla sonsuzluk gelir bunu herkes tahmin edebilir, ucunu göremeyiz çünkü; peki ya kıyıda oturup okyanusu izlerken ne düşünüyorsunuz, yine mi sonsuzluk, okyanusun diğer ucunu da göremiyorsunuz.
O zaman da siz buna bilmek derdiniz '' dünya bir tepsi üzerinedir gökte onun tepesinde döner dolaşır '' lafını körü körüne okumak bir bilgiydi sizin için. Ama bilginin tanımına uymuyordu ki, peki bunu nereden ve nasıl öğrenecektiniz.
   Bunu ancak bu şekilde öğrenebilirsiniz. Yüzmeyi nasıl öğrendiyseniz. Öncelikle göllerin akarsuların kenarlarını gezip, kayasız, taşsız bir su kenarı bulacaksınız sonra suyun derinliğini ölçecek seviyenizin aşmadığından emin olacaksınız daha sonra yavaş yavaş su ile boğuşacak ve sonunda yüzmeyi öğrenmiş bir şekilde galip ayrılacaksınız.
Peki sorarım size hanginiz bunların aksini yapıp elinde bir kaç kitap ile nasıl yüzülür diye okumaya yüz tutmuş ve bilgiyi bilginin kaynağında aramaktan vaz geçmiştir.
       Yada;
   Tasvir edin bakalım adını ve ne işe yaradığını bildiğiniz fakat görüntüsünden, kokusundan, iriliğinden, renginden habersiz olduğunuz yüzlerce baharatın bulunduğu bir baharatçıya giriniz, bir hastanız için güya adlarını bildiğiniz baharatları seçip alınız. Hangisini hangisinden ayırt edebilirsiniz. Tahmini aldığınız 5 -10 baharatla hastayı kurtarmayı bırak, hastaneye yetiştirmeye bakın siz.

Neticede;
Bilgi önce üretilir bunun içinse gezmek dolaşmak, öğrenmek gerekli.
Gezip öğrenilen bilgi sonra paylaşılır ve artar.
Ve kitaplarda asla tadamayacağınız, asla göremeyeceğiniz, asla dokunamayacağınız, ve asla okuyamayacağınız nice çeşit çeşit hislerin duyguların farkına varmış olursunuz.

   Kitaplar sadece kitabın yazarının bakış açısını sana yansıtır, bir başkasının değil, ve sende o bakışın arasına zincirlenmiş şekilde onunla yaşarsın. Kendini asla yansıtamaz bir konu hakkındaki çelişkilere asla son noktayı koyamazsın.

       Şöylede düşünebilirsiniz.
    Ayrı ayrı odada aynı yetenek ve aynı seviyede iki ressamımız ve birde ilk kez gördüğüm Ahmet bey olsun. Öncelikle ben Ahmet beyi iyice bir süzeceğim kaşına, gözüne, boyuna, posuna, şişman mı, zayıf mı, giydiği kıyafet nasıl üstüne oturmuş mu renkleri uymuş mu diye bir izleyeceğim. Daha sonra Ahmet bey bir odaya, bende diğer odaya gireceğim. İlk ressam ahmet beye baka baka resmini çizer ve olabildiğince ona benzetmeye çalışır. Ben ise diğer ressama Ahmet beyi tasvir etmeye çalışıyorum işte saçları kısaydı, boyu uzundu, kaşları karaya yakın ve kalındı gibi. Evet her iki ressamda odadan çıktıktan sonra Ahmet beye benzeyen resim sizce hangi ressamındı. Ahmet beyi görerek cizen ressamın mı yoksa benim dağınık anlatımımla dizayn edilmeye çalışılan resim mi. Hem belkide benim bulunduğum odadaki ressam benim anlatımımdaki Ahmet beyi kendi hayaliyle tasvir etmiştir. Diyelim ki benim boyum kısa, ahmet beyi çok uzun gördüğüm için ressama boyu uzun dedim o ise göremediği için kendince dahada uzun çizdiyse bu sadece bir boy için iki kat hata değilmi. Gerisini de siz düşünün acaba resim ahmet beye benzeyecek mi.

    Hem gezerek kapıldığın duyguları okuyarak bulamazsın. Bir müzeyi gezmek oradaki sanat eserlerine dokunmak ve adeta tarihi yaşamak, tarihi okumak ile kıyas edilemez bile, bunu ilk okul çocukları dahi bilir, tarihi yaşamanın tarihi okumaktan daha değerli olduğunu. Peki öncelikle hangisi yapılır okumak mı? Şu anki ortak noktamız şu olsa gerek hayır. Ve bir şeyi okumak için öncelikle yaşamanın gerektiği herkesce aşikar bir konu. Bunuda siz düşünün hak vereceğinizi umuyorum.

      Bir çok insan bunaltıcı iş hayatından bir an önce kendini dışarı atmak, adeta düdüklü tencere gibi patlamaya hazır beyinlerini rahatlatmak gevşetmek sitres atmak ister. Küçük yada büyük bir tatil hayallerini gerçekleştirme düşüncesine kapılır. Peki nereye başvururlar bunuda düşündünüz mü.
     Ya yaşadığı bölgeden bir kaç saatlik uzaklığa yani kırlara, çayırlara gezintiye çıkar. Ya görmek istediği yerleri gezer ülke içinde dolaşır, yada planlarını gerçekleştirmek üzere küçük bir dünya seyahati yolculuğuna yolcu olur. Okuyarak zevk alamadıkları bir çok şeyi artık planlarına dökmüş ve bir çok ihtiyacını tek bir yola başvuru yaparak çözmüş olacaklardır.

      Şimdi sizlere bir soru soracağım.
   Emin olun çok zor değil en azından bizim için.
Bize ilk okulda okudğunuz birçok kitaptan sadece herhangi birinin içeriğini değil sadece adını söyleyin, sadece adını.
Bunu kaç kişi becerebiliyor.
Eğer sayı hiç yok yada çok az ise; birde şöyle sorayım. Bana ilk okulda gittiğiniz herhangi gezinin
birinden bahsedin. Eminimki bunu becerebiliyosunuzdur.
Yani siz bana bir kitap ismi dahi söyleyemiyor iken, saatlerce sürecek anılarla burayı çoşturabilirsiniz. Peki sizce şuan hangisi daha kıymetli; gezmek mi yoksa fırtınaya rağmen göklere çekmeye çalıştığınız okumak bayrağımı.

   Eğer ikna olmadıysanız şimdi siz beni ikna edeceksiniz hemde kendi teziniz ile.
Lütfen okuduklarımı dikkatlice dinleyin, bu sizin yararınıza olacaktır, ve sonunda çok kısa bir soru soracağım.

  • Babür imparatorluğu 5. hükümdarı Şah Cihan tarafından, o zamanki imparatorluğun başkenti olan Hindistan'ın Agra şehrinde, Yamuna Nehri'nin kıyısında yapılmış ve 1632 de inşasına başlanan eser 20 yıl sonra 1652 de tamamlanmıştır,

  • Bu yapı 305x580 metre ölçülerinde dikdörtgen avluda yer alan ve dört cephesinin ortalarında 33 metre yüksekliğindeki kapılarıyla 75 metre yüksekliğindeki anıt kubbeyi çevreliyor ve yapıda yüzbinlerce akik, sedef, firuze ve duvarlarına gömülü yüzlerce zümrüt, yakut, pırlanta ve iri inciler kullanılmıştır.

  • Yapının mimarları; Mimar Sinan' ın talebelerinden “ Mehmet isa, Mehmet İsmail ve Hattat Serdar Efendidir.

  • Romantik görünüşü ile herkesi büyüleyen, doğulu ve batılı bir çok ünlü yazar ve şaire ilham kaynağı olan yapı, mehtaplı gecelerde bile aydan daha parlak görünür.

  • Bu yapı 1983 ten bu yana UNESCO' un Dünya Miras Listesine eklendi.
=> Peki okuduğumuz bilgiler ışığında her kesin çok iyi bildiği bu yapının ne olduğunu bize söyleyebilirmisiniz...


     --TAC MAHAL--

   =>Evet eğer bu yapının ne olduğunu (<bir iki kişi dışında>) söylüyemiyorsanız sonuç açıkca basit ve ortadaki çok okumanın teori üzerine boş beyin yormalarının
gereksiz vakit kaybı ve enerji israfının bir kanıtını olduğunuda siz, bize sunmuş oldunuz demektir. Yani bizim tezimizin ispatını siz bize yaptınız.

   Bu bilgileri belki şimdi belki birkaç saat sonra unutacaksınız ama bu olay ve bu görsel uzun müddet hatırınızda kalacak ve kolay kolay silinmiyecektir.
  Şimdi iyice düşünün meselenin aslına varalım.
  Ve meselenin aslı şu ki: asıl şimdi zaman sizden değil siz zamandan birşeyler çalmış oldunuz demektir.
  Hayat yaşadıklarımızı öğrenme üzerine kurulu ve öğrendiklerimizide uygulayabilme üzerine.
  Hiçbir aslan karnımı nerede, nasıl doyuyurum aha şurda bir ceylan gördüm şunu nasıl avlayabilirim gibi sorunların cevabı için, kitaba, okumaya başvurmaz.
  Ya da yuvadan çıktıktan saatler sonra uçabilen bir kuş acaba nasıl uçabilirim, sorusunun cevabını okuyarak bulamaz. Bakar, gezinir, dolaşır, izler ve tatbik etmeye çalışır ve başarır.
Gördüğünüz gibi doğa dahi öğrenme işini bu şekilde gerçekleştiriyor

Herkesin sık sık duyduğu bir laf vardır;
Oda şudur ki; “gel ablacım abicim sudan ucuz bunlar gel” lafı;

Ama maalesef ki en temel ihtiyacımız olan ucuz suyu dahi, gezerek buluyoruz okuyarak değil...


3 yorum:

  1. Peki sen bunları nereden biliyorsun?
    Kristof Kolomb u mesela?
    Okulda öğretmenlerin söyledi yada kitaplardan öğrendin Kristof Kolomb un kim olduğunu. Gezip görmedin o adami

    YanıtlaSil
  2. BENceeeeeeeeeeeeee haaaaaaaaaaaariiiiikaaaaaa

    YanıtlaSil
  3. Top 50 casinos of 2021: 25+ slots, live dealer
    2021 Top 50 casinos of 2021: 25+ slots, luckyclub live dealer slots, and more Lucky Club - Casino City Lucky Club - Casino City Lucky Club - Casino City Lucky Club - Casino City.

    YanıtlaSil